Yazın güzelliklerinden biri de farklı tatil alternatiflerine açık olmamız. Ben yıllardır Akdeniz sahillerinde bir gemi yolculuğu hayal edip durdum ama bir türlü gerçekleştiremedim. Yakın bir arkadaşım bayramda oğlunu da alarak İzmir çıkışlı Adriatik turuna katıldı. Ve o seyahatini anlattıkça ben yine hayal ettim…
Ege’nin incisi İzmir limanından gemiye yerleşiyorsunuz. Ertesi sabah ilk durak İstanbul ve İstanbul’a deniz yoluyla ulaşmanın büyüsü ile sabah kahvaltısı. Sonrasında hayatın yoğunluğu içinde İstanbul’da göremediğiniz tarihi yerleri turist edası ile gezme zevkine varıyorsunuz. Ertesi sabah uyanınca Dubrovnik; şehir, plaj ve botanik bahçelerinin büyüleyici güzelliği, sonraki gün Venedik’te gondol turu. Dönüşte Katakolon’da Zeus tapınağı ve Antik Olympia Kalıntıları…. Ve esas gemi yolculuğunun tarif edilemez güzelliği, uçsuz bucaksız mavilikte yolculuk….
Aslında bütün bu yolculuğu böyle zevkle anlatabilmemizi sağlayan tek şey geminin liderinin ve mürettabatının başarısıdır. Sefere çıkmış bu gemi ve çalışanlarının görevlerini gerektiği gibi yerine getirmediğini bir düşünün. Ufak bir teknik hata gemiyi başka bir rotaya saptırıyor. Mutsuz bir çalışan güverteyi temizlememiş. Görülen yerlerin güzelliği yerine, kötü gemi yolculuğu şikayet konusu olurdu değil mi?
Öyleyse bir şirketin de müşterilerine iyi hizmet vermesini, hedeflerine ulaşmasını bekliyorsak doğru kişilerin doğru işleri yapması gerekmez mi? Liderlikte en öncelikli başarıyı sağlayacak unsurlardan birinin, liderin “gemisinin mürettabatını” doğru kişilerden oluşturması olduğuna inanıyorum. İyi bir ekibiniz yoksa neler olur bir bakalım:
- Bütün gün operasyonel işlerin peşinden koşup stres içinde ve stres yaratarak yorgun argın geç vakit eve gidersiniz
- İşleri delege edemediğiniz için her işi kendiniz yapmak zorunda kalırsınız
- Çıkan hatalar karşısında sorumluluğu üzerinize almak yerine kendinizi beceriksiz bir çalışanı şikayet ederken bulursunuz
- İşlere uzun vadeli bakmaya, strateji yapmaya hiç vakit bulamazsınız
Siz de benzer şeyler yaşıyorsanız bir şeyleri sorgulamanın vakti gelmiş demektir. Farklı yorumlar yapılabilir ama ben sizleri iki konuya odaklamak istiyorum.
İlk sorgulayacağınız kişi kendinizsiniz. Benim yönetim tarzımda dönüştürmem gereken ne var? Neyi farklı yaparsam birşeyler değişir? İşleri delege edemememin altında neler yatıyor?
Koçluk tecrübemde gözlemledim ki herkesin engeli başka. Kimisi mükemmelliyetçi ve başkasının işi daha iyi yapabileceğine inanmıyor. Kimisi risk alamıyor. Önyargıları dolayısıyla işi en iyi bilen kendi olmazsa, çalışanların ona değer vermeyeceğini düşünüyor. Tüm bunların arasından kendi engelinizi bulup aşmadan çözüm bulmanız imkansız. Ya yöneticinizle ya da profesyonel bir koç ile bu engellerin üzerinden geçme zamanı gelmiş.
İkinci incelemeniz gereken konu çalışanlarınızın becerileri, onları ne kadar geliştirebildiğiniz ve doğru kişinin doğru işte olup olmadığı. İşine hakim, yetkin, sorumluluk sahibi bir ekibiniz varsa bu olumsuz duruma düşmezsiniz zaten. Ekibiniz işi sizin beklentinizden daha da ileriye götürür. “Her kim olursa ben ahenk içinde çalışırım” yaklaşımı da çok geleneksel bir bakış açısıdır. Eğer bir kişi her türlü çabanıza rağmen işinde başarılı değilse, onunla konuşarak onu doğru işe yönlendirmenizde yarar var. Bu başka bir departman veya başka bir şirket olabilir.
Bu iki konuda doğru adımlar atıldığında, güçlü bir ekibin oluşturulmasıyla çok daha uyumlu ve başarılı iş sonuçları yaratılacaktır. Böylece mavi sularda yol alırken hem zevk alacak hem de insiyatif alan ekibimizle, yepyeni deneyimlerle çok daha kollektif işler başarmış olacağız.