İş hayatımın 20. yılındayım. İşe ilk başladığım yıllarda daha heyecanlı, fikirlerimle yöneticilerimi zorlayan, inanmadığı fikirlere itiraz edip sonuna kadar mücadele eden birisiydim. O zaman teknoloji de neydi diyebilirsiniz ama, bilgisayar kullanamayan yöneticilerimin gözünde bir teknoloji canavarıydım. Tam bir Y kuşağı tanımı gibi değil mi? İlk görünüşte öyle ama, başarı odağı, yüksek performans kültürü, sonuç odaklılık derken yoğun iş temposuna kendini adamış bir X’e dönüştüm. Hayatı iş, işi hayat olan bir kadın yönetici….
Bundan hiç de şikayetçi değildim. Başarmak, öğrenmek, yeni şeyler yapmak beni hep mutlu etti. Ta ki çocuğum olana kadar. İşte o zaman iş hayatını sorgulamaya başladım. İş – yaşam dengesi benim için o zamana kadar bir şey ifade etmiyordu. İşte zevkle çalışıyordum ve gezmeye, görmeye de o kısıtlı zaman yetiyordu.
İş hayatında uzun bir süre ağırlıklı olarak kendim gibi X’lerle çalıştım. İş odaklı ve çalışmaktan zevk alarak yaşayıp gidiyorduk hep birlikte. Bundan 3 yıl önce iş değiştirip %80’i Y olan yeni ekibimle tanışana kadar….
İlk şokumu Y kuşağının ”iş-yaşam dengesini tüm doğallığıyla ortaya koyan iletişim tarzıyla” yaşadım. Benim alışkanlığımda yöneticilerim beni herhangi bir saatte arar veya mail atar, ve ben en uzun 3 sn. içinde onlara geri dönerim. Eğer görmediysem mahcup olur ve uzun uzun özür dilerim. Akşam acil arandığımda sinemadan çıktığım, hatta tatili bile yarıda kesip döndüğüm olmuştur.
Y ise iş-yaşam dengesini en baştan oturtmuş. Mesai sonrası veya hafta sonu aradığımda müsaitse geri dönüş yapıyor. Sosyal bir faaliyette ise işi yapmayı teklif bile etmiyor. Başta sinirlendim ve dikkate alınmadığımı düşündüm. Sonra bu yaklaşımı sevdim ve benimsedim. Hayat sadece iş değil ve böyle davranıldığında iş de geride kalmıyor.
İkinci farklı yaklaşımı ise bir gün ekibimden bir arkadaşın hastalanmasıyla fark ettim. WhatsUp’dan iletmiş hasta olduğunu ve geç geleceğini. Ben ise görmemişim. Onu göremeyince de toplantıda olduğunu sanmıştım. Öğleden sonra geldiğinde öyle bir sitem etti ki… İnsanlığımı hatırlattı bana. Haklıydı. Gerçi mesajı atlamıştım ama görsem bile durum farklı olur muydu bilemiyorum. Benim kuşağımda yöneticiye yazılan hastayım mesajı ya cevap almaz ya da öğleden sonra gel, çok iş var diye cevaplanırdı. Y kuşağı bana iş odağı kadar insan odağını da hatırlattı.
Bu önemli iki alanda onlardan aldığım ilhamla artık çok daha iyi bir yöneticiyim diyebilirim. Liderlik yolculuğunda iş odağı ile atladığım yetkinlikleri geri kazandım. İş hayatına bu unutulan veya göz ardı edilen unsurları katmakta azimli oldukları için tüm 80 sonrası doğanları sevgiyle kucaklıyorum.
Bu iki farkındalık ile değişimi yakalamamı sağlayan genç, birbirinden yetenekli, cesur ekibime de ayrıca teşekkür ediyorum. Onlarla birlikte birçok yeni projeye ve uygulamaya imza attık. İnsana dair bakış açılarında değişimler oluşturduk. Birçok yöneticinin Liderlik anlayışını şekillendirdik. Birşeyi inanarak yapmak için önce kendinde bu değişimi yakalamak gerektiğini de yaşayarak öğrendim.
Teşekkürler; Sibel, Neslihan, Yasemin, İrem, Fatma, Gülizar, Melis, Banu, Seçil, Murat, Kenan, Damla, Gizem, Duygu, Nuray, Merve, Akif. Birbirinden değerli X’leri de kucaklıyorum.