Yazı dizimin bir önceki bölümünde koç olma ve insanların hayatlarına dokunma yolunda gösterdiğim çabadan bahsetmiştim. Tabii ki bu tek başına gerçekleşemezdi. Sağ olsunlar, bendeki bu dönüşüme mesleğim, şirketim ve iş arkadaşlarım da destek oldular. Yıldız Holding’de, İnsan Kaynakları Planlama sürecinde Geleceğin Lideri çalışanlarımızı belirler ve onları farklı araçlarla geliştiririz. Ben de bu süreçte, holding dışı şirketlerimizde çalışan GL çalışanlara koçluk yapmaya gönüllü oldum. Diğer İK Direktörü arkadaşlarım ise, bana adaylar verdiler.
Bu yoğunluk içinde, aynı dönemde 5 kişiye koçluk yapmayı bilinçli olarak seçtim. Hedefim 1 yıl içinde ACC unvanını almaktı. Bu 100 saat koçluk, 10 saat mentorluk demekti. 12 ayrı kişinin hayatına dokunmayı ve değişimlerine şahitlik etmeyi ise tasvir edemem; gerçekten bambaşka bir duyguydu En doğal ve gerçek haliyle, bir “işe yarama” hissi, beni bu işe kilitleyen motivasyonum oldu.
Nasıl yaptığımı merak ederseniz, açıklayayım: Ajandama her koçluk görüşmesini 3 hafta önceden koydum ve öyle bir sorumluluk hissiyle bağlandık ki, ne ben ne de danışanlarım neredeyse hiçbir tarihi değiştirmedik.
Peki, “İşten işe koşarken ve zihnin kırk parçaya bölünmüşken, danışana ve ana konsantre olmayı ve nasıl koçluk varlığına geçmeyi becerdin?” diye sorarsanız ben o konuda şanslıydım. Danışanıma tüm dikkatimi verme ve odaklanarak dinleme konusunda kendimi hızla geliştirebildim. Yaptığım şeyi seviyor olmak, zihnen ne kadar yorgun olsam da, başka bir dünyaya geçişimi sağladı.. Sanatçılar hep der ya; “Sahneye çıktığımda benim içimden başka biri çıkıyor” diye. İşte koçluk da benim sahnem… Bu belki iddialı bir söz ama koçluk yaparken başka bir İdil keşvettim ve o İdil’i sevdim.
Herkesin kendi dönüşümünü sahiplenerek kendi sahnesini şenlendirmesi dileğiyle…